fotograf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fotograf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2011

barselona

barcelona'ya gittiğimizde yine kalacak yerimiz yoktu. palamostan ders almamış olmalıyız ki sokaklarda dolaştık ama yine bir yer bulamadık. sonra starbucksta kahve içelim bir kendimize gelelim derken 40 dakikalık bedava internetimizden faydalanıp booking.com a girmeyi akıl ettik!
son dakika kıyağından oteli uygun fiyata bulduk ve bir kez daha, hatta bu sefer" ne yapacağız" diye değil de "yaşasın barselonadayız ve kalacak yerimiz de var" diyerek kahvelerimizi keyfini çıkararak yudumladık..

eşyalarımızı bırakıp hemen kendimizi barselona sokaklarının yollarına attık. bu arada kendi başına gideceklere ya da araba kiralayacaklara not: ispanyolların sokak tabelaları anlayışı bir değişik, bir bulvarı bulmak için 40 dakika boyunca döndük ve en sonunda bir taksiciye para verip onu takip ederek bulduk. diyeceğim o ki çok iddialaşmayın barselona sokaklarıyla, hırslanmayın bulacağım diye boşuna, yol yakınken bir taksiyi ayarlayın eskortluk etsin size..


serinlemek için sangria için ve bıkmadan sıkılmadan tapa yemeli. dietlerinizi evde bırakıp gidin tatile. her haftasonu barselonaya gidecek değilsiniz keyfini çıkarın ispanyol mutfağının:) neyse.. picasso müzesinden batı istikametinde yürüyünce tapalar 1 euro diye bir restoran gördük ve daldık. iyi ki "ucuz, kesin bi pislik vardır" diyerek girmemezlik yapmamışız ertesi gün de gittik.
şöyleydi tapalar:


benim favorim şu kızarmış biber, yengeç, bruschetta,avocado dip sos ve tabii ki tortilla espanola.. mojito bolca içtik ama bence kadıköy isiste daha güzel yapıyolar bu mereti:)
picasso müzesine 11den sonra gitmeye niyetlenmemeli.. kuyrukta vakit harcamak anlamsız biz de büyük bir hevesle picasso'ya gideim dedik ama önündeki kuyruk sinirlerimizi bozdu ve ertesi sabahın köründe sotelenip gideriz diye karar verdik. gayet de öyle oldu ikinci sırada biz girdik müzeye:)
picasso'yu gezip etkilendikten sonra picasso'nun en sevdiği restoran olan les quatre gansa gidip yiyip içmeden olmaz. herşeyiyle on numara bir yer. şöyle görünüyor:

akşamında la rambla'da yürürken öylesine girdiğimiz bir alışveriş merkezinden 50 euroya paten bulmamızla planımız belli oldu. hemen gidip sabahtan kayanları görüp özendiğimiz. Arc de triom'da paten kaydık. kocaman girişi olan yokuş aşağı bir park arc de triom..

Patene giderken barcelonalı gençler hükümetten yana şikayetteydi eylem vardı (işssizlik,üniversitelerde hal ve gidişat). biz de araya kaynayıp bağırdık çağırdık:)

işte parktan gerçek bir kesit:


gaudi'in binaları passeig de gracia üzerindedir, görülmelidir. bir de kesinlikle ama kesinlikle ana cadde üzerinde olan restoranlardan yemek yenmemelidir. bunlar kalitesiz sırf ana caddede olduğu için turist çeken restoranlar. kanmamak lazım. sanırım turist oldugun sehre gidince, turistlerin çok oldugu yerlerden yemek yememek lazım (genellikle diyelim) , didimde mesela nerede en berbat restoran var turist dolu oluyor.. la rambla'da gezilmeli ama asla yemek yememeli. neyse ben hayatımda paella yemediğim için illa yemeliydim.

Les 7 Portes'te yedim, hatta oradaki restoran defterine imaza atarken "nisan buradaydı" yazısını görünce, ilk önce "aaa memleketli" dedim sonra da "nisan ne güzel bir isim ya" diye düşündüm. les 7 portes dünyadaki sayılı iyi paella yapan restoranlardan ve ucuk fiyatlara sahip değil... deniz ürünleriyle aranız iyiyse sakın etli tavukluyu geçirmeyin aklınızdan, mutlaka deniz ürünlü yiyin.restoran colombus heykeli'nin hemen orada görünüyor. biz talihsizce parmak arası terliklerle gittik de "ahaha turistiz canıım nolacak" a yattık. ama şık giyinilmeli orada:)





bir diğer yerse, delifişek gençliğin mekanı çimler yani park ciutadella bizim caddebostanın yerini tutamasa  da (yalana bak), insanlar güneşleniyor kimse kimseye bakmıyor:) haritalar kurcalanırken, şehir turunda yorulunca burada bakit gecirilebilir..


ayrıca Mercat de Sant Josep diyorum, içinde minik minik restoranlar var, yerel lezzetler tadılabilinir. ama sinsi bir sır isterseniz, bu çarşının arkasından çıkınca rengarenk şemsiyeli minik bir restoranda öğle yemeği ve roze diyorum. bu restoran az bilinen, esnaf lokantısı gibi ama tertemiz ve birçok gurmenin tavsiyesi olan bir yer. adını unuttum ama en kısa zamanda bulup yazacağım.unutursam hatırlatın (bu arada ne kadar yemeli içmeli bir post oluyor az kaldı vedat milor sesimi takınacağım)

dali müzesi de ayrıca harika. dali 'nin gala nın fotoğrafları ve dali'nin bazı çizimleri. oldukça kişisel fotoğrafları var dali'nin, barselona'ya gidipte görmemek olamaz sanırım.

öte yandan sahilde gördüğünüz bot turlarına kanmayın, deneyelim dedik ama üsküdar kadıköy arası gibi olan bir mesafeyi 1 saat boyunca gezdik. içindeki turistlere sinir bozukluğundan gülme krizi geldi. biz onları çektik, onlar da bizi çekti..
aklıma geldikçe eklerim, şimdilik fotoğraflarla devam edelim, bu arada ilk fotoğrafta elinde şampanya kadehi olan kız tek başına bindi o tekneye ve yaklaşık bir saat boyunca aynı noktaya bakıp indi, omzuna dokunup "boşver, unut, nasılsa bu da geçecek" diyesim geldi ama ispanyolcam yoktu diyerek güzelim fotoğraf anısını bile laçkalaştırırım. evet ne demiştik:


 simdi de potpori barselona fotograflariyla sizlerleyim

































17 Kasım 2011

ispanya-palamos,barcelona,zaragoza




aradaki barcelona'ya ait ayrı bir göderi yazacağım, sadece rotadaki sıralama şaşmasın diye başlığa yazdım. o yüzden burada sadece palamos ve zaragooza ile ilgili fotoğraf ve cümleler var.
Palamos'a gitmeden önce her zamanki gibi bir yerde rezarvasyonumuz yoktu. o ana kadar gayet tıkırında yürüdüğünden herhangi bir dertle karşılaşacağımızı düşünmedik. ama o da nesi, burada fiyatlar birden ikiye katlandı. çok enteresanki tüm kalınacak yerler deniz kıyısında o yüzden de fiyatlar pahalı ya da biz şehrin içinde, kıyıda olmayan kalacak yer bulamadık. benim taktikle "brothers and sisters"a yani türk kebap restoranlarına girdik ve danıştık. sağ olsun hemşehrilerine güzel tavsiyelerde bulundular.
kalınan yerin balkonundan uzun pozlama fotoğraflar:






bu da instagramdan
zaragoza ise tam bir turist yeri, turist gibi değil de şehirli gibi gezelim diye verilen sözlerden müzedir, şehrin turistlik yerlerdir sadece barcelona ve bilboa'da gidildi..








fransa-lyon,le puy,montpellier



lyon'u "kötü kokuyor", "çok sevimsiz" gibi şikayetlere rağmen ziyaret etmeye karar verdik. iyi ki de uğramışız hayatımda yediğim en güzel etsiz hamburger bu şehirdeydi. klasik fransız köprüleri ve arnavut kaldırımlarından oluşan bir şehir. anlatacak pek şey bulamadım. operasının bayağı ünlü olduğunu biliyorum ama lyon'da kalmadık, uğramadık.










le puy küçücük bir şehir. tamamı ama tamamı yokuşlardan daracık sokaklardan ve arnavut kaldırımlarından olulşuyor. o kadınlar o incecik ve yüksek topuklularla nasıl yürüyorlar o kaldırımlarda hala araştırmalarım devam ediyor.








montpellier'a gelince. deniz ürünleri çok güzel. ama salatalardaki french dressing denen olayı ben sevemiyorum bir türlü. her ne
temmuz ayında deniz kıyısında hırka ve mus çorapla dolaşmak zorunda kalıp denize giremesem de, sıcak zamana denk getirilerek denize girilebilir, sahili şahane..
bu fotoğraftaki aile çok ama çok güzellerdi








freiburg

insanın gezdiği gördüğü yerlerle ilgili paylaşım istemi engellenemez bir dürtü. bilmemkaç yıl önce başladığım bu bloğa bir kaç gezi hatırası yazmak istedim.

bu yaz freiburg'dan başlayıp stuttgart'ta biten almanya-fransa-ispanya turu yaptık. 9 gün içinde günde ortalama 4 saat araba kullanıldı, 12 şehir görüldü ve bu şehirlerin 8 inde kalındı.
(freiburg, lyon, le puy, montpellier, palamos, barcelona, zaragoza, bilbao, san sebastian bordeaux)
bir de yolda sürekli abba şarkıları dinlendi:



ilk gün istanbul'dan stuttgart'a gelidik ve fransa'ya yakın olması nedeniyle freiburg'a geçtik. freiburg bizim için eskişehir neyse o. akşamları sokakları öğrencilerle dolu bir şehir. ucuz bira içebileceğiniz, birayı içerken kapalı mekanda sigara da içebileceğiniz ve barlara ve bolca erasmus öğrencilerine sahip. geriyedönüp yurtdışında üniversite okuma şansına sahip olsaydım freiburg'ta okuma üzerine derince düşünebilirdim.

şubat'taki ziyaretimde bolca çektiğim freiburg fotoğraflarının (ileride bloğuma koyarım belki) harddiskimin orasından burasından fırtlaması yüzünden bu gişimde fotoğraf çekmek yerine eğlenmeyi seçtim. çok az fotoğraf var. mesela elimizde şu var:
gördüğünüz gibi bayağı bi freiburg'u anlatıyordu fotoğraf:)

ya da bu: