gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Nisan 2012

sapanca, abant, gölcük, akçakoca ve karasu longozu hakkında

Bir önceki yazımda Sapanca'da ne yenir nerede kalınırla ilgili ufak bir tüyo vermiştim. (meraklılar için bakınız linke). Gitmeden önce "oo artık şu uzun pozlama deneyimlerine ben de başlarım, öyle çekerim böyle çekerim" diye heycanlar içersindeydim. Fakat bu gölü görünce tüm fotoğraf kaygılarını unuttum. Ördekleri izledim, sazlıklara vuran rüzgarın sesini dinledim, muhteşem bir günbatımına şahit oldum. e tabi hal böyleyken fotoğraf çekmeyi rafa kaldırdımm. herşeye rağmen birkaç bişey var bloğa yükleyecek (tabii ki haha)
Sapanca gölünün etrafında, göl kıyısında  ya da bir iskele yardımıyla gölün üzerinde yemek yiyebileceğiniz, kahve içebileceğiniz yerler mevcut. Fiyatlar gayet makul. O kadar huzurlu bir yer ki bu göl, ilk fırsatta tekrar gidip her yerini keşfetmek istiyorum. Lafı uzatmadan birkaç snapshot paylaşayım.




 Sapanca'dan sonra Abant'a mı geçsek yoksa çevrede başka görmemiz gereken yerler var mı diye araştırırken "bıdı bıdı longazı" diye bir yere gitmeye karar verdik. şaka tabii. "longoz" demek nedir bilmeyen biz cahiller için ilk duyumdu o laf. asıl adı "Karasu Acarlar Longozu" buraya gitmek için sapancaya geçmenize gerek yok Karasu hemen Bizim Şile'nin yanı. Longoz'un "İçi ormanla kaplı göl" demek olduğunu öğrendik ve yola koyulduk. Ama ters giden birşeyler vardı. 1.5 saat sürmesi gereken yol, 3 saat olmasına rağmen bitmemişti. En iyisi yolu bulamamanın verdiği gerginlikle daha fazla negatif enerji yaymayalım, tadımız tuzumuz kaçmasın daha fazla dedik ve direksiyonu Abant'a kırdık.

Ben Abant'ı görmeden önce defalarca kez googlea abant yazıp çıkan fotoğraflara baktım. Hep aynı hep aynı bir ev var göl kenarında. facebookta Abant'a gittim diyen her gencin profil fotoğrafında yine o evin fotoğrafı ev! ev! ev!
 Gittik. E dönüyoruz gölün etrafında yok bizim bu ev?!!! Allalla o kadar geldik gördük O evi görmek uğrunda İzniklere gitmekten vazgeçtik ama ev yok!
Neyse bir iki fotoğraf çektik. Pek sevmedik Abant Gölü etrafını.. Sonra konaklayacağımız mekandaki broşüre baktık, bir de ne görelim, yine o ev! En sonunda dayanamadım, görevliye sordum  "abi bu ev nerede?"

"haa orası gölcük ablası buraya 20 dakika falan"

Gölcük?!!  Kocaeli, Gölcük?!! hem de 20 dakika!???
O an, oracıkta öğrendik, Bolu'ya bağlı başka bir Gölcük olduğunu. O ev de Gölcük'te oluyor sayın okuyucu. evet bilgilendiğin an okuyucu, benim düştüğüm hataya senin de düşmemen için şahane bir fırsat değildir de nedir okuyucu?

Oraya gitmişken akşamında Bolu'ya da uğrayın derim. 4. boyut Osmanlı Sofrası diye bir Osmanlı Yemek lokantası var. Cola turca satması dışında güzeldi.  Osmanlı Kebabını tavsiye ederim.  Servis elemanı da iyi kalpli birisiydi mesela.

İşte fotoğraflar, ilki Abant Gölü, ikincisi Gölcük. ( Düşündüm de pek şahane yerler değil, tekrar Sapanca'yı tavsiye ederim.)





Eveeet. Artık dönüş rotasına geçtik. İznik Gölü'ne gitmek istiyorduk ama Bolu tarafından Karadeniz'e geçmek daha keyifli göründü. Hem bi kere takmıştık aklımızı şu Karasu'daki longoza...İlk önce Akçakoca'ya gittik. Sonra yine sevindik haftasonları Şile yerine başka güzel bir yer bulduk gidecek diye. Akçakoca'da balık tutabilir rafting ve trekking yapabilirsiniz. Güzel bir kıyı şehri. Şile Akçakoca'nın yanında sıkıcı kalıyor. Merkezdeki camiinin mimarisi enteresandı, sizin için fotoğrafladım tabii. Uçsuz bucaksız Karadeniz'e karşı sıralanmış  kayıklar, sahil kenarında dondurmacılar, balık lokantalarıyla sevimli bir yer Akçakoca.






 Gelgelelim Karasu Longozu'na. Yine şahane bir yer. En azından ben hayatımda ilk defa nilüfer gördüm göl üstünde.. Öl üstünde bir köprüden yürüyorsunuz sol tarafınız orman ama bu orman yine o gölün içinde. Şöyle bir durum var burada...Mangal kiralanıyor longoz girişinde, pazar günü mangal kiralayan kalabalığı hesaba katın, gitmeyin derim, gidecek başka bir gün bulun, başka da bi şikayet etmem. Bu arada pazar günü demişken gölün üstünde gezinen teyzeler, almışlar ellerine çekirdek torbasını çitleyip göle ata ata yürüyorlardı, ne kadar doğal atık ta olsa tahammül edemedim bunu görmeye. Orada mis gibi bir doğa hediyesi var sen çitlediğin çekirdeği içine atıyosun, atarken da sakınmıyor, utanmıyorsun. Ne acayip. Neyse.. Kurbağalar, ördekler, kazlar, ağaçlar.. Nereden geldiğinizi, nereye gideceğinizi unutuyorsunuz bir an.  Telden çektiğim birkaç foto dışında görsel yok elimizde..Ama web sitesinde var güzel şeyler buyrun böyle.




 




1 Nisan 2012

acıbadem'de iran mutfağı

acıbadem'de sevimli mi sevimli, lezzetli yemeklere sahip tertemiz bir restaurant Gilan. fiyatları da oldukça makul. ana yemekler ortalama 15-20 lira civarı.
bizim tercihlerimiz şöyleydi:
ince dövülmüş ceviz ve ördek etinden hazırlanan
Fesenjan,
ıspanak, dereotu, maydanoz, kişniş eklenerek börülce ve tavuktan hazırlanan Ghormeh Sabzi,
ve safranlı tavuk etinden hazırlanmış Zereshk Polow ba Morgh.
tüm yemekler özel frenk üzümlü iran pilavıyla servis edildi.

çok memnun kaldık, ısrarla tavsiye ediyorum, uğramadan geçmeyin. arada değiştirin tercihlerinizi, yenilenin:)

iletişim: gilancafe http://gilancafe.com/




18 Mart 2012

bilbao, san sebastian, bordeaux


aylar süren moladan sonra yazın olan yolculugumuzun son kısmını yazıyorum. almanya'da baslayıp fransa, ispanya seklinde devam eden sonra sırasıyla ispanya, fransa ve almanya diye sona eren, tamamen kendi keyfimize göre karar verdiğimiz bir turdu. tek amacımız ortada barselona olmasıydı. 9 gün sürdü. harikaydı.

kopukluk olmaması adına:
birinci kısım (fransa'dan ispanya'ya gidiş rotası) http://hiudivu.blogspot.com/2011/11/gezelim-gorelim-lyon-le-puy-montpellier.html




ve sırada ispanya'dan fransa'ya dönüş...

harika günler ardından barselona'ya veda busesi verip ispanya'nın kuzeyine oradan da fransa'ya uzanan rotamıza kendimizi verdik.


zaragoza'yı diğer postta anlatmısım.. zaragoza'dan sonra bilbao. beni bırakın beni bırakın beni bırakın bu caddelerde, beni bırakın beni bırakın beni bırakın bu meyhanelerde bilbao. meyhane kısmı olmasa da gerisi doğru. sanat aşkıyla yanıp tutuşanlar, ispanyaya geliyorsanız ne yapın ne edin guggenheim müzesine uğrayın. ben hayatımda ilk defa guggenheim müzesi gördüm ve diğerlerini görmek için de can attığımı tüm yürekliliğimle ya da tüm yüreğimle söyleyebilirim (aman ne varsa bunda yürekli olacak, lafın gelişi). bu arada kutluğ atamanının televizyonla ilgili bir sergisi vardı burada. büyüleyiciydi. gurur duydum:)


guggenheim dışında mimari güzel. az fransız az ispanyol bir şehir.









diger planımız san sebastian'da kalmaktı fakat bir de bakalım o da nesi? fiyatlar cok cok pahalı. denizi, kumsalı gayet sıradan. film festivali olur, sanatsal ortamlara giricem derseniz gidin. biz kalamadan bordeaux'a geçtik.

ama iki fotoğraf koyayım yine de




ve tekrar fransa. bordeaux. asmalı mescit gibi sokaklar, şarap magazaları, üzüm bağları. dünyanın en pahalı şarapları burada ama şarabın memleketi olması nedeniyle bebeklerimiz ucuz. türkiyede 150-200 liraya aldığınız bordeaux şarabı burada 20 euro falan. özelliği birden fazla üzüm çeşidinden elde edilmesi ve yüzyıllardır aynı olmalarıymış..
gerçekten çok lezzetliler. şehrin aşağısından kocaman nehir geçiyor (garonne nehri). sol tarafında minik sokaklar. dediğim gibi asmalımescit sıcaklığını buldugum için çok keyifliydi. kibar insanların şirin sokakların şehri. fransa'nın en ılılman , üstünden güneş eksilmeyen şehri. her gördüğüm şehirde burada yaşamak ister miyim diye düşünürüm. bu turda da 3 ülke 11 şehir gördük içlerine yaşamak isteyeceğim yer iki tane.
birinci olarak ispanya- barselona, ikinci olarak da fransa bordeaux'dur. keşke ileride fırsatım olsa da bir-iki haftalığına da olsa yaşasam mesela bordeaux'da...hoteller biraz pahalı olabilir ama tam olarak tren garının oradaki hoteller uygun ve temiz. balayında uzaklara gitmek istemeyenlere tavsiye ederim bodeaux'yu. huzur dolu.

işte bordeaux















18 Şubat 2012

hong kong

yazıya başlamadan önce haritalar üzerinden bazı şeyleri belirtmeliyim; yukarıdaki haritada "Cheung Chau" adası hariç her yere metroyla gittik! Hong Kong ulaşım konusunda gerçekten kendini aşmış.  Mesela alttaki haritada görünen Çin'e ait "Macau"ya ise   "Kowloon" yazan yerin kıyısından hızlı feribotla 1 saatte gidiveriyorsunuz. İnanılmaz! Yazıya başlamadan önce tavsiyem şudur ki kesinlikle ve kesinlikle kendi imkanlarınızla gidin, tura falan bulaşmayın. kolay ülke, tur gereksiz.



6 Aralık 2011

bodensee

bodesee ülkeler arasına sıkışmış bir göl. bizce göl. ama almanlar ve isviçreliler ona "deniz" diyor. denize kıyısı olmayan ülke dese anlayacağım ama azıcık su kısımları birleşti mi hemen deniz deyiveriyorlar.
neyse turizm cenneti. turizm cenneti olan yerleri anlatasım gelmiyor hiç. ne diyim yani. tekneyle gezinti yapıyosun, bunun kenarına demir atan özel tekneler avrupanın en pahalı olanları, harika balıklar yeniyor, kışın hep sisli. sisliyken de güzel azıcık sisten arındımı isviçre dağları ayrı bi güzel.
bodensee.
daha çok fotoğraf var ama bu sislileri yüklüyeceğim şimdilik.
2012nin ilk vakitlerinde daha anlamlı gezi postları yazmayı düşünüyorum. ama şimdilik ayağımızı yorganımıza göre uzatalım işte bizlerle:
bodensee.