15 Şubat 2015

pazar postasi 7

Vee okullar açıldı.  Özgecan Aslan evine dönerken bindiği minibüsün sürücüsü ve arkadaşları tarafından kaçırılıp, tecavüz edilip, bıçaklanarak öldürüldü. Cesedi yakıldı. Bir kaç gündür takıldım kaldım bu habere. Özgecan'ın güzeller güzeli fotoğrafı her yerde karşıma çıkıyor. Anlayamıyorum. Hadi bir kişi ruh hastası, arkadaşlarının birlik olup böyle bir insanlık dışı olaya ortak olmak ne demek anlamıyorum. Insan anne olunca ister istemez baska türlü empatı yapıyor, annesi kahroluyordur şimdi. Umarım hak ettikleri cezayı çekerler, işledikleri bu suç aldıkları her nefwste boğazlarına takılıp kalır. Umarım bu son olur. Yüksek lisans da başladı, üç akşam ders almaya başladım. Pazartesi, çarşamba ve perşembe akşamları evde olmam gece 11'i buluyor. Birden bire, ani bir yoğunlugun içinde buldum yine kendimi. Bu hafta ilginç olan bir durumla karşılaştım, aslında çok değişik değil ama benim için tuhaftı. Ben ve kardeşim hep zorlamayla yemek yiyerek büyüdük. Annem, elinde tabak ve tatlı kaşığıyla o koltu senin bu halı benim, peşimizde akrobatik hareketlerle koşup bize bir kase yemeği yedirebilmek için canla başla savaşmıştır. Şimdi Melissa aynı bu anlattığım gibi olacak diye korkuyorum ve kendimi engellemeye çalışıyorum. Bir de bizim aile de neden bilmiyorum, büyük bir ihtimalle benim ve kardeşimin yememe huyundan dolayıdır diye düşünüyorum, yazık annem ne yapsın, çocuklarım beslensin diye tabii, aynı anda sofraya oturulmazdı. Ben de bunu farkında olmadan Melissa'ya yapıyorum. Sven geçen evde yemek yerken, neden Melissa'ya da bizimle aynı anda yemek vermediğimi sordu, ben de önce ona yedirmeliyim ki sonra rahat rahat yemek yiyebilelim dedim, çok bencilce ama farkında değildim o diyene kadar, normalde biz yerken de onu bizimle sofraya oturtuyorum ama önüne asıl yemeğini değil de oyalansın diye bir takım yemekler veriyorum. Sven, şimdiden birlikte yemeye alışmassak ileride bunun üçümüz içinde problem yaratabileceğini söyledi. Evet, gayet haklıydı, ne kadar çok birlikte masaya oturup yemek yemek ilerisi için de o kadar bunun alışkanlık haline dönüşmesi demek. Hafta içi yok benim yüksek lisansım yok Sven'in iş yemekleri derken bu durum aksayabilse de haftasonu artık bu dediğimi yapmaya başladık ve güzel hissettiriyor. Bir de insanların alman disiplini şöyle serttir, böyle serttir diye sallamaları var ki gerçekten uydurma olduğunu bir alman aileyle karşılaşmadan anlayamazsınız. Alman disiplini denen şey alman görgü kurallarından yola çıkarak adlandırılıyor çoğu zaman bence. Sven'den ve arkadaşlarından çocuklara ve birbirlerine davranışlarını gözlemlediğimde en çok karşılaştığım ve beni şaşırtan ve doğru olduğuna inandığım şeylerden birkaçını hemen paylaşayım.


  • Çocukların fikrine her zaman saygı gösteriliyor, ve onlara bir yetişkin gibi davranılıyor, hiç bir zaman "Makas, kaka, pis" ya da "Makas bozuk, çalışmıyor" denmiyor. "Makasla kendine zarar verebilirsin" tercih ediliyor.
  • Mutfağı topluyorsan çocuklara "Hayırr, oraya dokunma" "Hayır, orası tehlikeli" denmiyor. Çocuğun önüne, onun toplayabileceği bir dağınıklık konuyor. Mesela bu taşınma esnasında mutfağı duzeltirken, Sven, Melissa'nın önüne bol bol karışık bitki çayı poşetleri koydu, Melissa da onları yerleştirmekle meşguldü. Kitaplığı düzeltirken, onun kitaplarını dağınık bir şekilde koyduk, Melissa da onlarla uğraştı.
  • Çocuk zor bir şeyi başardığında evet taktir ediliyor ama "Aferiiiiiin aslanıma, koçsun, kaplansın" gibi dünyada en başarılı oymuş gibi abartılı hareket edilmiyor.
  • Hayir her zaman hayır:)
  • Sınırlar belirli ve net, izin olmayan şeye izin yok ve bu hep böyle, ailenin tüm fertleri uyuyor, mekan, zaman değişse de öyle.
  • Her odada çocuğa ait bir alan var. Bizim mutfakta  Sven başlattı bunu, benim ölsem aklıma gelmez, en alt dolap Melissa'nın, içinde açtığı zaman kırılıp da ona zarar vermeyecek, kağıt muffin kalıpları, unlar, makarnalar, tahta kaşıklar gibi şeyler var. Ben yemek yaparken o, dolabıni açıyor ve onlarla oynuyor. Yatak odamıza geldiğinde zarar vermeyecek plastik bileziklerimi en alt rafa koydum mesela, alsın oynasın diye.
  •  Benim Sven sayesinde zar zor alışabildiğim fakat çok güzel bir kural. Masada herkesin yemeği gelince, aynı anda başlanıyor yemeğe ve yemeği önce biten, diğerlerini bekliyor, masadan kalkamıyor çünkü görgüsüzlük sayılıyor. Bugün bunu Melissayla denedik hehehehe +40 dakika onun blwsinin bitmesini bekledik:)
  • Çocuklar parkta yuvarlansın, düşsün kalksın, ıslansın, üşürse üşüsün yeter ki oyuna sınırlandırma getirilmesin.
  • Çocuk cam bir vazonun yanında mı oynuyor, "Oraya gitme, cam var, kırılır, keser seni" yerine "Camı görüyorsun değil mi? Dikkatli ol" deniyor."
  • Anne ya da baba bir oyunu oynamak istemiyorsa "Hayır, istemiyorum" diyor, çocuğun her dediğine katlanmak zorunda değil.
  • Araba yıkanacaksa çocuk da yardım ediyor, bahçe düzenlenecekse çocuğun da illa ki bir yardımı dokunuyor, aman yapamaz edemez yok, vallahi  veriyorlar elektrikli süpürgeyi 5 yaşındaki çocuk arabanın içini süpürüyor.
  • Bence biraz sinir bir gözlem olacak ama biz türkler gittiğimiz yere çocuklarımızı sürüklüyoruz ama Almanya'da çocuklar için daha çok plan yapılıyor, belki çocuklara özel daha fazla aktivite alanı olduğundandır, bilemiyorum.
  • Aklıma geldikçe eklerim bu yazıyı ileride başka başlığa kopyalayacağım.
Haftanın Şarkısı:  Amy seni çok özledim.

Haftanın Hazır Giyimi: Kendime artık ayakkabı almayacağım diye sözler vermiş yere tükürüp, tükürüğümü yerden alamazsın demiştim ama (şaka) ninewest tatiana stilettolardan aldım neyse dedikleri doğru değil mi, kilo alırsın verirsin ama ayakkabıların hep sana, olur. Bir de stradivariusun baskılı pantolonunu beğendim.
Haftanın Tasarımı: Marc Jacobs kalpli gözlüklerden edinip yazın kumsalda  fink atmamak icin mantıklı bir neden var mı? Bence yok yok yok.
Haftanın Bebek Ürünü: Aradığım gibi bulamadım ama tanıdık ahşap oyuncaklar yapan birisi var, eski bir öğrencimin babası. Aşağıdaki gibi yaptırmayı  planlıyorum, büyüdükçe bariyerlerini çıkarırım kendisi üstüne çıkıp inebilir.
Haftanın Sözü: Gerçekten Madonna'yı sevdiğim için torpil geçmiyorum. Iyi laflar çıkıyor minişimizden. Fotoğrafa tıklayarak büyütürseniz daha yazı,  iyi okunuyor.
Haftanın Fit Motivasyonu: Şu görsele de bak şimdi.
Haftanın Ünlüsü:Toni Garrn. Kendisi Leanordo DiCaprio ile fingirdiyor. Benden duymuş olmayın siz yine de..



11 Şubat 2015

Bebeğin emmesi? Süt sağmak? Peki ya ek gıda? Ne kadar zor olabilir ki?

Eveeet, gelelim benim favori konularından ikincisine (birincisi uykuydu malum).  Bu yazı yer yer itiraflarla doludur, ben yaptım sen yapma nasihatlarını çaktırmadan barındırır. 
       Sevgili kızım, minnoşum, minikom, çıtçıtım, şokellam, minişim, kurabiyem, ay suratlı Melissam, doğduğunda bana göre emmesi iyiydi. Memede uyur, memede kalkar, kucağımdan bırakıverince ağlar dururdu, ben de çareyi 5-6 günlükken emzik vererek bulmuştum. 1 hafta kontrolüne gittiğimizde Melissa'nın yeterince kilo almadığını gören doktorumuz, sebep emzdikdedi, emziği çektim aldım ben de ağzından. Gel gelelim Melissa'yı emzirme işine kafayı takmıştım, zırt pırt emzirir olmuştum ve kilo alımı gayet yoluna girmişti, artık emziğe yeniden şas  vermenin vakti gelmişti.
 Bu sefer de Melissa emziği almadı, ağzında atıp duruyordu, inat yaptım çünkü sabahları evde yalnızdım bazen Sven eve geç geliyordu ve Svegili Melissa kucağımdan başka bir yerde durmuyordu,uyku problemi de vardı, dişimi fırçalamaya vakit bulabildiğim günler mutlu olmaya başlamıştım.. Ona ikinci bir arkadaş lazımdı. O emziği attıkça ben ağzına koydum ve en sonunda alıştı. İyi mi, kötü mü ettim hala bilemiyorum. Uykuya dalarken ya da dışarıda pusette sıkıldığında kullanıyoruz emziği.. Bir de malum beni emmiyor ve bebekler emerken guvende hissederlermiş ben de bari beni emmiyor emziği emsin diye düşündüm, emme yetisini kaybetmesin, güvende hissetsin istedim. Kısacası artıları fazlaydı bizim için..

    Neyse 4.ayımızda Melissa emmeyi bıraktı, daha doğrusu başından beri silikon meme ucuyla emiyordu, doğduğu zaman hastanede onu vermişlerdi emmekte zorlanıyor diye ve o lanet uca alıştı.. 4. ayda o ucu bıraksın istedim önce onsuz emdi sonra reddetti. Ben de hemen uca geri döndüm 2 gün daha emdi ve  sonra ağlamayan çocuk, memeye geldiğinde çığlıklar atmaya başlıyordu. Silikon meme ucuyla da emmeyi reddetti. Peki ama neden reddeti? Burada benim aptallığımın söz konusu olduğuna inanıyorum. Melissa aç kalıyor yeterince emmiyor diye bir his vardı bende.. O emdikten sonra süt sağmaya başladım, baktım sütler geliyor. Dedim eyvah bu çocuk aç kalıyor, ben en iyisi emzireyim sonra sağığım sütü vereyim iyice doysun!! Önce emziriyordum sonra sağdığım sütümü, biberonla veriyordum. Veee bu aptallığımla, o  da biberona alıştı..  Hem de , internetlerde çektikçe geliyor, lök lök süt akmıyor denen medela, calma biberon verdim ilk andan beri, ona rağmen alıştı..
Neyse 4. ayın ortasından itibaren sütümü sağarak verdim, Melissa bas bas bağıyor karşımda ama ben süt sağmak zorundayım, onu kucağıma alamıyorum. Korkunçtu ama neyseydi bebeğım anne sütü alıyordu, anneydim dayanırdım. 4ve 5 ay 2 saatte bir süt sağdım. Sadece yüksek lisans derslerimin olduğu akşamlar aksadı. Kaçıncı baskı olacak bilemiyorum ama  6. ayın başından sonuna kadar Amerika'da her 4-5 saatte bir örtünün altında müzelerde, parklarda, restoranlarda süt sağdım. Tatile bile kiraladığım medela hastane tipi süt pompam ayrıca ameda pilli, elektrikli süt pompamla gidiyordum.  Günde ortalama 750 ml süt sağdım.
 6. ay bitiminde ek gıdaya başlayacağızda süt sağma yüküm azalacak diye seviniyordum ama Melissa, ek gıdayı sevmedi, meyve verdim sevmedi, sebze verdim sevmedi, yoğurt verdim sevmedi. Sevmedi, sevmedi, sevmedi.
 7. ay da süt sağarak geçtı, artık 5 saatte 1 defaya indirmiştim sağmayı.

   8. ayda motivasyonum gerçekten düşmüştü , aksamaya başladı süt sağma işlemi veeeee tabii ki sütüm azaldı, 8. ayın sonunda mamaya başladım. dedikleri kesinlilke doğru ki mamaya başlamak tam bir bela. Insanın kolayina geliyor.  9. ayda ek gıdaya Melissa ağzını açtı ve ilk ek gıdasını yedi.. 10. ayda günlük anne sütüm 300 ml'lere düştü, sık sağarak arttırmaya  başlayacaktım ki, aklınızın almayacağı yaralar oluştu.. Her süt sağmak, bedenimde ve ruhumda ciddi tahribatlara yol açıyordu, süt sağma seansına ağlaya ağlaya başlıyordum, ve acıdan kaynaklanan sinirle bıkkınlık içerisindeydim, psikolojim gerçekten iyi değildi. 1 ay dayandım. Bıraktım. Bırakınca yine psikolojim bozuldu, sütüm az da olsa geliyordu ama ben sağmayı bırakmıştım.  11-12. aylar sadece mama ve ek gıda aldı.

     Ek gıda işinde ise "9. ayda başladı önce sebze verin, meyve verirseniz sebze yemez ." demişti doktorumuz, gayet mantıklı gelmişti ama istemiyordu sebzeyi ben de bari meyveden vitamin gelsin diye başladım elmaya, şeftaliye.. Sonradan da sebzeye geçtik. 1 yaşın sonunda mamayı bırakıp keçi sütüne başladık, aynı keçi sütüyle yoğurt da yapıyorum, hatta geçenlerdeinternetten kefir mayası buldüm bir kere becerdim mayalamayı sonra beceremedim, arayışlarım devam ediyor.

    12. ayın başında Melissa'nın yemek istemediği bir günde bakıcımız, onu zorlamış yemek yemeye, ondan sonra ağzını kitledi ve 1 ay boyunca yemek yemedi, ne zaman kaşık gördü tıpkı emmeyi bırakışındaki gibi çığlıklar attı.. BLW'ye başladık, sebzeleri ne çok yumuşak ne de sert olacak şekilde buharda haşlayıp, kolayca tutabileceği şekilde önüne koyduk, müdehale etmedik. Tam bir ay isterse  kendi minik elleriyle yedi istemezse yemedi, her taraf kirlendi. Iyi ki de kirlendi çünkü blw gerçekten işe yaradı! Melissa yemek yemeye tekrar ısındı.. Kaşığa ağzını açmaya başladı.

    13. ayda sorunumuz, bakıcımızın çocuk aç kalacak korkusuyla, Melissa yemediğinde kucağına alıp dolaştırarak yedirmesiydi  bu da bana kalırsa başka bir hata, kucakta yedirmek yerine beklemek ve inatla blw yapmak daha etkili bir çözüm. Bir kaç haftadır  dilimi ısırayaım ki iyi durumdayız.. Ama Melissa, kesinlikle yemeyi çok seven bir çocuk değil, bir tek siyah zeytin ve salatalık  görürse deliriyor hemen yemek istiyor, diğer yemekler onda hayranlık yaratmıyor. Muza ve simite sıcak bakıyor ondan sonra da yoğurda.. 13. aydan itibaren yediğimiz yemeklerden vermeye başladım. Yemekleri zaten tuzsuz yapıyoruz, böylelikle Melissa da yemiş oluyor. Kapuska, nohut,kuru fasulye, kıymalı makarna (kendim yapıyorum makarna hamurunu), kuzu kıymadan köfte, somon, bal kabağı, brokoli, tatlı patates, lahmacun, barbunya, yeşil mercimek verdiklerimiz arasında.



   



7 Şubat 2015

pazar postası 6

    Taşındık. 
    Tam tamına bir günde apar topar taşındık. Ben oldukça duygusala  bağladım tabii.  Topu topu 200 metre yandaki binaya taşındık ama yine de çok özlüyorum eski evimizi. Taa 3 sene önce ilk gördüğümüz an aklımda. Emlakçı "BIliyorum çok yoruldunuz ama son bir ev var istediğiniz muhitte hem manzarası da çok sevimli ." dediğinde burun kıvırıp istemeye istemeye ziyarete gitmiştik ama giriş kapısından girdiğimiz anda birbirimize bakıp nasıl gözlerimizin parladığına şaşırmıştık Svenle.. Kontratımız zaten üç senelikti yani çıkacağımız belliydi ama YİNE de çok koydu. Yeni evin yatak odası, eski evdeki Melissa'nın odasını görüyor. Her gün bakıyorum. Bomboş. Jaluzi en son benim bıraktığım gibi.. Hiç değişmemiş.. Melissa'nın yatağına güneş gelmesin de gözünü almasın şeklinde duruyor jaluzzi. Melissa orada değil, benim yanımda, o odada artık Melissa'nın yatağı yok.



    Neyse bu kadar duygusallık bu gönderiye yeter:) Kolilerim halaa ve halaa tamamen boşalmış durumda değil. Sven 1 haftalığına yurt dışındaydı ve dönünce onu mis gibi bir evle karşılayacağıma dair söz vermiştim ama tutamıyorum sanırım. Dolaplarımız hala gelmedi, dolap yoksa kolileri boşaltmak da anlamsız. Evden çıkmam tamamen başlı başına bir olay. Siyah kazağım hangi kolide, çorabım nerede.. Bir haftadır aynı kot pantolana ve aynı kahverengi göz kalemine teşekkür ediyorum.

    Alt katımızda minik bir bebek var, sanırım 1.5 aylık falanmış, minik minik gece 11lerde ağlıyor, hemen eski günler gözümün önünden geçiveriyor.

     Dün Melissayla parka gittik, kaydıraklara çıkan merdivenlere elimden tutup 8 defa çıktı ve 8 defa indi. 30 dakika sürdü.. O kadar yorucu ki:) Kucaklayıp çıkarmak bana kalırsa daha kolay ama kabul etmiyor, illa kendisi çıkacak. En sonunda yeter artık çıkmayalım dediğimde ağlamaya başladı, merdivenlerin önünde. pek mudehale etmedim." Bak salıncak var" şeklinde dikkatini dağitmaya çalıştım. Pusete koyup eve doğru giderken ağlamaya devam etti, ben de güzelce anlattım, "şimdi eve gideceğiz, evde güzel oyuncaklarınla oynayacağız sonra yemeğini içeceksin, güzel bir uyku çekeceksin" diye. İşe yaradı.. Çocuklara" Ay park kapanmış." ya da "Parkı çalmışlar." gibi çocukça olduğunu sandığımız yalanlar yerine güzel güzel  açıklamalarla gidersek daha doğru ve daha kolay oluyor gibime geliyor.

Haftanın Şarkısı: Liz Fraser'in sesinin en yakıştığı şarkılardan biri. Bomboş sokaklarda gece araba kullanırken ya da sahilde yürürken mis gibi gidiyor. <3 



Haftanın Hazır Giyimi: Forever 21'dan aldığım çiçek baskılı bodysuitlerle çok mutluyum. Tam olarak aşağıdaki fotoğraftaki iki tanesini aldım. tanesi 3-4 euro mu neydi:) Yüksek belli pantolanlarla şahane oluyor.

Haftanın Tasarımı: Her şeyi geç keşfettiğim gibi eşarpların büyülü dünyasına da 33. yaşımın içinde adım atıyorum. Hermes eşarplar gerçekten birer tablo gibi, napıcaz?

Haftanın Bebek Ürünü: Xylofon ya da ksilofon. Herhangi bir markadan bulabilirsiniz bize doğum günü hediyesi olarak fisher pricedan gelmişti,  iyi geliyor, eğlendiriyor. Sıkılmadan dahil olduğunuz bir oyuncak haline geliyor:)


Haftanın Sözü: Bu sözün üstüne parmağımı basarım arkadaşım. Ciddi, çalışıyor.


Haftanın Fit Motivasyonu: Bu hafta fit bir hafta değildi, annem sayesinde sarmalar, kızartmalar oh yes, schön, wunderbar idi, motivasyon da yok:)

Haftanın Ünlüsü: İkisini de ayrı ayrı seviyorum, Benim gelmiş geçmiş favori çiftlerimdarasında Sean Penn ve Madonna zaten vardır fakat Charlize Theronla olan romantik mıcırdamaları ilk sıraları  zorluyor Sean Penn beybimizin. Charlize Theron zaten ayrı bir case. Cani filminin ilk yarısı neredeyse bitecekti "Hani abicim Charlize ne zaman filmde endam eyleyecek?" diye sorarken ve jetonun düşmesiyle "Aaaaaaa" tabii. Çok güzeldi film. Hatta soundtrackinde Natalie Merchant - Carnival vardı.. Dur dur hemen burada linki de vereyim şarkıya..




















27 Ocak 2015

kendi bebeğinizin uyku meleği kendiniz olun


Melissa, doğduğu ilk ay gece ve gündüz arasındaki farkı bilmiyordu. Annem bana yardıma gelmişti ama hasta olduğu ve bebeğe bulaşmasını istemediğimiz için bende kalamıyordu, Sven'in çalışması gerekiyordu, her ne kadar kriz anlarımda "Alo Sven nolur yetiş, ben delirmek üzereyim." dediğimde koşup gelse de geçirdiğim çirkin lohusa depresyonu, hormonlar derken günler  çok ama çok zordu.  Melissa sürekli ağlıyordu, gazlı değildi, hastane odasında daha kendi gazını kendi çıkarır haldeydi ama benim  başka bir belam vardı: UYKU. Uyuyamıyordum, dinlenemiyordum, Sven'i gece kaldırmaya kıyamıyordum. Bebeği olan bir arkadaşıma ne zaman geceyle gündüzün farkına varacak bebeğim diye sorduğumda kırkı çıkınca demişti, ben hiiiiç inanmam yok kırkı çıkmak yok bilmemne ama gerçekten altı hafta sonra Melissa 7'de uyumaya başladı, şu an geldiğimiz noktayi kademelendirmek gerekirse:


  • 6. haftadan itibaren akşam 7'de uyumaya başladı( sabahları aydınlıkta tutmamın ve 5den itibaren evi yavaşyavas karartmamın çok faydası olduğuna bağlıyorum.) Önceleri her iki saatte bir uyanmaya başladı karnını doyurmak üzere daha sonra  5. ay civarı sabaha kadar üçe  ve ikiye düştü bu rakam
  • 6. aydan sonra gece 12'den sonraki beslemeyi kestim.
  • 8 ayda  11'de verdiğim dreamfeeding denen olayı da kestim. 
  • 11. aydan beri de kesintisiz uyuyor şukürler olsun. Biraz sabahın köründe kalkıyor olması can sıkıcı olabiliyor ama akşam 7de yatağa giden bebek için gayet normal. Şimdilik tek hedefim 7'de değilde 8'de yatmasını sağlamak, sabah bir saat geç kalkar diye ama beceremiyorum.

Herşey buraya kadar normal görünüyor değil mi?  Hatta harika görünuyor. Amaa yokk, benim ilk günden 6. aya kadar en büyük kabusum gündüz uykularıydı, panjurları kapatırım, evi karartırım ama ne yaparım ne ederim, gündüzleri uyutmayı beceremedim.  Gündüzleri uyuyamadığı için sürekli ağlar dururdu. Arabada uyumazdı, ana kucağında uyumazdı, Akşam uykusunda ise malum emmediği için sağdığım sütü biberonla veriyordum, uykuya hep süt içerken dalıyordu ama gündüzleri aynı taktiği yemiyordu. 6. ay civarı, biberonla da uykuya dalmayı bırakmıştı, akşam da uyutması kabusa dönecekti, bu da biraz bizim hatamızdı, amerika tatili tam 5. ayın bitimine denk geliyordu, 1 ay boyunca orada pusette sallayıp uyutmaya alıştırdık kolayımıza geldiği için. Müzede, metroda, orada burada uyku problemi olmasın diye sallayarak uyutuyordum pusette, hatta amerikanlar durup durup sallamak bebeğin için kötü başka bir yöntem bulmalısın dedikçe bana afakanlar basıyordu.
 Neyse, en sonunda uyku eğitimi vermenin vakti gelmişti, Tracy HOGG'un kitabını okumuştum ve iyice benimsemiştim, mantığıma yattı, 4 gün sürdü, zor bir dört gündü ama Melissa kendi kendine dalmayı öğrendi. Tracy Hogg yöntemini (kitaplarına linki yazının bitiminde veriyorum) çok ufak değişikliklerle kendime göre yorumladım, yöntemi özetlemem gerekirse şöyleydi:
Bebeğinizi alıyorsunuz , uyku saatinden 1 saat önce rutininize göre yıkıyorsunuz, belki masaj yapıyorsunuz ve odasına  gidiyorsunuz, hatta ben masajı da odasında yapıyordum, kısık sesle uyku vaktinin geldiğini fısıldiyorsunuz, ninniler söyleyebilirsiniz, sonra besleyip, yatağına koyuyorsunuz ve odadan çıkıyorsunuz, Bebeğiniz ağlamaya başlayınca iki dakika tutup yanına gidiyorsunuz ve kucaklamadan sakinleştiriyorsunuz, sakinleşmezse kucağınızda sakinleştiriyorsunuz ve kucağınızda uyumasına izin vermeden yatağına bırakıp tekrar odadan çıkıyorsunuz.. Yine ağladığında bu sefer 5 dakika tutup yukarıda yazdıklarımı yapıp odadan çıkıyorsunuz, tekrar ağladığında 7 dakika. 5 defada uyumuş oluyordu Melissa.

Evde anneanne varken denemeyin derim, benim ilk denememde annem vardı, ikinci gün beni pes ettirmişti dolayısıyla bebeğim boşu boşuna bağırdıgı gibi, eğitimi de alamamıştı.. 

Tatile gitmeden önce de varmeyin derim, kendi tecrübeme dayanarak belirtmeliyim ki, eğitimi verip yurtdışına çıktık ve almanyadaki evde yatağını, odasını yadırgadığı için yine unuttu Melissa ve maalesef döndüğümüzde tekrar eğitimi vermek zorunda kaldım.


Bebeğiniz oturmaya, kalkmaya başlamadan vermeniz daha kolay olur.

Bu yöntem gerçekten insaflı bir yöntem, Melissa sabahları uyuyamadıkça da en az bu 4 gün agladığı kadar ağlıyordu, içim çok rahat, en azından eğitimden sonra gündüz uyuyamama ağlamaları bitti. Yakın arkadaşlarımın bebekleri de benzer yöntemle uyumayı öğrendi ayrıca başka bir ülkede yaşayan bir arkadaşım var onlar da yine uyku danışmanıyla benzer bir methodla huzura erdiler. 











Tracy HOGG: Yeni Annelere Mucize Çözümler

Ayrıca ilk üç ay bebeğinizi nasıl kendinizden ayırmamanız gerektiği ve onun nasıl kendini, sizin parçanız sandığını, ne yaparsanız yapın,  gönül rahatlığıyla ister kucakta sallayın, ister ayakta, ilk üç ay bebeğin nasıl olsa bu yöntemlere alışmayacağını çok güzel açıklayan  Amerikan ünlü pediatri Harver Karp'ın kitaplarını da tavsiye ederim.




25 Ocak 2015

pazar postası beş

      Bu hafta Sven'in iş seyahatinde olduğu bir akşam ilk defa evde yalnız olmaktan korktum. Melissa'nın odasina gittim usulca, melek gibi uyuyordu,yan dönmüştü, onu biraz izledim, izlerken çok çok mutlu oldum. Odama gidip uyumaya çalıştım, olmadı, salak gibi biri eve gelir de Melissa'yı alıp kaçar şeklinde korkuya kapıldım (okurken gülmek serbest) ve uyuyan çocuğu kucaklayıp yanıma yatırdım. Minik gözlerini açtı bana baktı uykuyla uyanıklık arasında sonra uyumaya devam etti, sabaha kadar mutlu mutlu uyudum. Melissa arada bir bağırarak uyandı, sanırım rüya gördü:) ya da emziğini kaybetmişti, bir  iki sn'lik bağırmalardı.. İnsana bebeği, minicik vücuduyla bile güven verebiliyormuş, bunu anladım, bu zamana kadar bir çok yerde hissettim ama bu defa gerçekten farklıydı, hayatımın en önemli güven duygularından biriydi sanırım, o akşamki his.

   Melissa gürültüyü sevmiyor, şaka gibi ama mahalleden geçen bozacı inatla Melissa'yı uyandırıyor, mahalleden bozacı geçmesine sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum:)) Taa Salihli'de yaşarken mahallemizden bozacı geçiyordu. Desen inanmazdım:)



 1- Tchibodan ayaklı lamba aldık iki tane, çok memnunuz, hem ultra sade tasarım hem de kullanışlı. 1 metreyi geçiyor boyları.

2-Selin'den ıspanağa yumurta kırma fikrini öğrendim, hem doyurucu oluyor hem de daha lezzetli, pırasaya da kırıyorum, evde çörek otu yoktu diye her ne kadar aşağıdaki fotoğrafta üzerine tatlı kırmızı biber ekmiş olsam da, aslında çörek otu ekiyorum, çok lezzetli oluyor.

3-Wasa, füme et, kayısı yumurta ve peynirden oluşan kahvaltım şu aralar favorim. Yumurtayı kayısı yapmanın yüzde yüz çalışan formulü ise, önce suyu kaynatıp, kaynayan suya yumurtayı attıktan sonra 5 dakika beklemek (kimleri 3 ya da 4 diyor ama benim sevdiğim kıvam 5 dk bekeleyince oluyor) , sonra soğuk suda yıkayın, alın size mükemmel, kayısı yumurta. Aşağıdaki fotoğrafta yumurtayı kesmeyi beceremedim tabii Melissa tepemdeydi hehe.

4-Nejdet Hocayla tekrar cross fite başladık,  ip atlama ile kardiyo ve  trx yardımıyla vücut ağırlığı bazlı hareketler karışımı yaptırıyor, gerçekten çok profesyonel Nejdet Hoca.

5-Günde bir sütlü expresso iki defa da sade türk kahvesi içiyorum, kafein bağımlılığından korkuyorum ama hoşüma da gidiyor, öte yandan emzirme döneminden alışkanlık kaldı 2,5 lt su içiyorum, dengeler sanki hı?

6-Melissa 13. ayında bayağı bir konuda ilerleme gösterdi hemen link vereyim .

7- Yüksek lisansın üçüncü dönemi de bitti, okullar yarıyıl tatiline girdi, oh be dedim "oh be!" Ikinci dönem bayaa zor olacak benim için, dört dersim bir de seminerim var:/

8- Eski çalıştığım okuluma gittim, özlediğim arkadaşları görmek iyi geldi, özlemediklerimin yanına uğramayı bırak, odalarının önünden geçmedim. Hayat..



Haftanın Şarkısı: Elastic Heart. Maddie Ziegler'i yine Sia'nın chandelier klibinden hatırlıyoruz, 12 yaşında olmasına rağmen dansıyla milyonların ağzını açık bıraktı.Bu klipte ise Maddie'ye  eşlik edien bebetomuz ise Shia Labeouf. Sia klip çekiminden önce ikisine kafesteki birer kurdu (yoksa kurtu diye mi yazılıyor acaba?)  canlandırın demiş, Maddie güçlü kurdu canlandırıyor. Ben çok beğendim klibi, şårkının sözleri  de çok güzel, taş kalpli değil de elastik kaplere gelsin:)



  BIr de bu var, dilime acaip dolandı, yazmadan edemeyeceğim. 


Haftanın Ready To Weari:  H & M erkek reyonundan kendime rundmc şapkası aldım, aşk yaşıyoruz. Cos indirimini bekledim, hediye kartımı değerlendireyim diye ama pek bir şey bulamadım, sezondan bir küpe bir de üst aldım. Cos'un aksesuarları bazı bazı & other stories'i andırıyor, harsreti dindiriyor seviyorum.



Haftanın Tasarımı: Ready to wear aslında ama buraya koyuyorum  ingiliz wolford'u .BIr kere taa almanyada fabrika satış mağazasına götürmüştü beni Sven, bak beybisi böyle böyle bir marka var, fabrika satış yeri de burası diye, pek anlam verememiştim, ilgilenmeden bir kaç çorap alıp çıkmştım sonra utanarak söylüyorum ki kim kardashian'ın üstünde görünce "tüh ulen" dedim ve geçtiğimiz yaz derinlemesine dokundum kumaşlarına , oldukça beğendim fakat istediğim rengi (böyle ten rengi gibi açık bir bodycon elbise) bulamadığımdan alamadım ama ilgiyle takip ediyorum bir dahaki yurt dışına çıkışımda kapacağım bu minnoştan.
Web siteleri şöyle  http://www.wolfordshop.co.uk/


Haftanın Bebek Ürünü: Bebek müzik matı, aşağıdaki  kolajda gördüğünüz gibi, kumaştan yapılmış, belirli yerlere dokundukça belirli müzikler çalıyor, doğum günü hediyesi gelmişti, bayılarak oynuyoruz:) En önemlisi bebek ayaklandığında mesela sıralıyor diyelim, koyuyorsunuz koltuk kenarına, bir eliyle koltuktan tutunuyor ve bez piyanonun üstünde yürüyüp çeşit şarkılar çalıyor.

Haftanın Sözü: Yeteneğin bu kadarına izin veriyor lafını çöpe atmanin vakti geldi de geçiyor.

Haftanın Fit Motivasyonu: YIne sabır temalı bir söz bizlerle.

Haftanın Ünlüsü: Bu kadına bayılıyorum, son iki pazar postasında hep chris isaak kliplerinden gidiyormuş gibi oldu ama bu masum surat bir anda nasıl femme fatale'e dönüşebiliyor hepimiz "baby did a bad bad thing" de bir kez daha şahit olmuştuk.